top of page

Diyar Diyar “Diyarbakır”

Herkese merhaba!


Bu yazımda sizlere doğunun incisi diye adlandırdığım Diyarbakır şehrinden bahsedeceğim. Aslında Diyarbakır’ı geçen sene Mardin’e geldiğim zaman ziyaret etmeyi çok istemiştim fakat fırsat bulamamıştım. Ayırca Mardin’de katılmış olduğum eğitim Mart ayında olduğu için hava da çok soğuktu. Bu sene Diyarbakır’a günü birlik tur ile gitme fırsatım oldu. Bu arada katıldığım turdan memnun kaldığım için aşağıya instagram adresini bırakacağım. Ben bir tarih öğrencisi olduğum için gezdiğimiz yerlerin tarihini de anlatan bir tur rehberinin olması benim için avantaj oldu.


Diyarbakır’a iner inmez Tarihi İncir Altı Kahvaltı Konağı'nda kahvaltı edildi. Ben kahvaltıya katılmadım çünkü serpme kahvaltıydı ve Diyarbakır’da denemek istediğim farklı lezzetler vardı. Kahvaltı da saat neredeyse saat 10:30 gibi yapılınca başka bir yerde küçük bir tost ile kahvaltıyı geçiştirdim. Kahvaltının hemen ardından grupça Sur ilçesini gezmeye başladık.


Uğradığımız ilk yer müzelerin olduğu giriş oldu. Burada Arkeoloji Müzesini gezdik. Turla gezdiğimiz için biraz hızlı hareket etmek zorundaydık. Müzeyi çok beğendim. Özellikle son zamanlar minyatür koleksiyonu yaptığım için çeşit çeşit minyatür topluyordum. Minyatürlerden biri al-Jazari’nindi ve çok beğenmiştim. Belki siz de bilirsiniz çalışmasının adı "The Elephant Clock". Müzenin içinde al-Jazari’ye dair birçok eser vardı. Kendisinin mühendislik harikası çalışmaları da animasyon haline getirilmişti. Onun dışında milattan önce ve milattan sonra Roma dönemine ait birçok tarihi eser müzede sergileniyordu. Şahsen gördüğüme çok memnun oldum. Hatta diyebilirim ki Diyarbakır turunda en çok keyif aldığım yer bu müze oldu.




Müzenin ardından Fatih Paşa (Kurşunlu) Camii'ye geçtik. Bazalt ve Kireç taşlarından 1516-1520 yılları arasında inşa ettirilmiş ve minberi tamamen mermer olan otantik bir camii. Pembe çiçekli ufak bir bahçesi de vardı. Serbest zaman diliminde orada biraz soluklandık. Açıkçası ülkenin batı tarafında yaşayan biri olarak Doğu algım Diyarbakır gezim sırasında yıkıldı. İstanbul’dan çok daha düzenli ve çok daha temiz bir şehir Diyarbakır.





Kurşunlu Camii'nin ardından Surp Giragos Ermeni Kilisesi'ni ziyaret ettik. Kilise’nin içinde dilek tutup bir mum yaktık. Tur rehberimiz özellikle tarihi önemi olan kilisemizin varlığının ve bakımının devam ettirilmesi için mum yakmamızı rica etti. Sadece beş liraydı. Eğer giderseniz siz de mutlaka bir dilek tutun. Dileğimin kabul olmasını sabırsızlıkla bekliyorum.






Bir sonraki durağımız Behrampaşa Camii oldu. Camii 1572 yılında Diyarbakır Valisi Behram Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Camiinin yapımında bazalt taşı kullanılmış ve camiinin işçiliğinde dikkat çeken bir unsur olarak arkaya doğru genişleyen oyuklar vardı. Camii’nin içine girmek de kısmet oldu. Camii kışın sıcak yazın soğuk tutacak şekilde inşa edilmiş. İçi o kadar serindi ki uyumak istemedim değil. Ben genel olarak kilise mimarisine hayranlık duyan bir yapıya sahibim fakat bu camiinin mimarisine hayran kaldım. Yan tarafta görmüş olduğunuz oyukların tasavvufu bir anlamı varmış. Adı mukarnas. Geometrik şekiller Allah'a ulaşmayı ifade ediyormuş. Küçükten büyüğe doğru. Sanırım insanın zihninin açıldıkça, tecrübe edindikçe, geliştikçe Allah'a daha çok yakınlaşmakla ilgili.




Behrampaşa Camiisinin ardından serbest zaman verildi. Gezerken çok beğendiğim bir Çini Seramik tablosu oldu. Üzerinde bereket tanrısı olan iki parçalı çok güzel bir tablo. Onu satın almaya gittim. İlginizi çekerse diye satın aldığım yerin instagram adresini aşağıya ekleyeceğim. Tabloyu aldıktan sonra Diyarbakır’ın meşhur ciğercilerinden biri olan Ciğerci Remzi’ye gittik. Türkiye’nin bu bölgelerinde büyükbaş hayvancılık pek yaygın olmadığı için genellikle bütün yemekler kuzu eti ile yapılıyor. Biz de kuzu etli ciğer yedik. Oldukça lezzetliydi. Yemeğimizi yedikten sonra burma tatlısı alıp yeniden toplanma alanına geçtik.





Molanın ardından ilk durağımız Sur Minyatürü'ne bakmak oldu. Fesih Gündoğar tarafından yapılan Sur Minyatürü baya detaylıydı. Kendisi de ziyaret ettiğimiz esnada orada olduğu için tanışma fırsatımız oldu. Burada tur rehberimiz nereleri gezdiğimizden ve ilçenin neresinde olduğumuzdan bir kez daha bahsetti.



Şimdilerde otel olan önceden Kervansaray görevi gören Tarihi Kervansaray Otelini’de ziyaret ettik. Buradan Ulu Camii’ye geçtik. Önceden kilise olan bu yapı Hz. Ömer Dönemi’nde (639) camii’ye çevrilmiş. Benim tur rehberinden yeni öğrendiğim bir bilgiye göre ise eğer bir yerde Ulu Camii adlı bir camii görüyorsak bu o bölge Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra ilk yapılan camii anlamına geliyormuş. Hemen girişin sol tarafında birtakım semboller mevcut. Pencerenin üzerindeki bu sembollerden ilki ve sonuncusu mihraptır. Bu başlangıçtan günümüze kadar buranın bir ibadethane olduğunu simgeliyor. İkinci sembol ise labirentler şeklindedir. Bu da Diyarbakır'dan geçen Dicle nehrinin kıvrımlarıyla Diyarbakır'ın sokaklarının kıvrımlığını ifade ediyor. Üçüncü sembol Diyarbakır surlarını ve dört ana giriş kapısını ifade ediyor. Sondan ikinci sembol ise, hayat ağacını; bolluk bereketi simgeliyormuş. Ayrıca Camii’nin ortasında al-Jazari’nin yaptığı güneş saati bulunuyor.


Son durağımız Dicle Nehri üzerine inşa edilen Ongözlü Köprüydü. Köprü üzerinde yer alan kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla 1065 yılında Mervaniler tarafından inşa edilmiş. Burada demlik ile çay alıp nehrin sağında ve solunda yer alan kafelerde oturabilir, manzarayı seyredebilirsiniz. Biz saat 18:30 gibi vardığımız için hava bayağı serinlemişti. Ayrıca merkezden burma tatlısı da aldığımızı söylemiştim. Manzaraya karşı tatlımızı yiyip çayımızı içerek sohbet ettik.













Not: Tur şirketinin adı: Şanlıurfa Gezi Durağı; Seramik tabloyu satın aldığım yerin Instagramı: @huneriaartgallery


57 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page